"Bütün iş, sevmesini ne kadar biliyorum, ne kadar bilmiyorum."

_

18 Haziran 2007 Pazartesi

Ay Güzeli


Arzen Sultanı, ulaşılmaz bir güzellik. Kendini saklayan, kendini kıskanan bir güzellik.

Mehmene Banu, Arzen şehrinin en güçlü kadını olduğu kadar, en güzel kadınıdır da. Ne var ki, anladığım kadarıyla, bu güzellik başkalarıyla paylaşılmıyor. Yüce, erişilmez, insanüstü bir yerde tutuluyor. Mehmene Banu, ne kadar güzel olsa da, insanüstü güzellikte olabilir mi? Hayır! Onu bu mertebeye çıkaran, biraz da makamı ve tabii ki kendi etrafına ördüğü duvarlar.

Kendi etrafına ördüğü duvar? Şehvet, her ne kadar Mehmene Banu’ nun vurgulanan temel duygularından biri olsa da, bir de kendini koyduğu o Kaf Dağı’ nın tepesi var. Kendi güzelliğine olan hayranlığı, kimseyi kendine layık görmeyişi. Mehmene Banu narsist mi? Irmaktaki aksine vurulan Narcissos’ la aynı duyguları yaşadığı kesin, fakat bilinen anlamda narsist değil. Çünkü malumdur ki, narsist bir insan, başka insanların istek ve ihtiyaçlarına duyarsızdır. Fakat Mehmene, en azından kardeşi Şirin’ e karşı, inanılmaz derecede duyarlı. Zaten Mehmene’ nin hikayesini anlatılmaya değer kılan tek şey de kardeşine olan sevgisi ve bu sevginin sonuçları. Fakat bu, bir sonraki parçanın konusu. Biz Mehmene’ nin güzelliğine dönelim.

Sonuç olarak Mehmene’ nin güzelliği, ulaşılabilir, insancıl bir güzellik değil. Aksine çok uzak, çok yüce kabul edilen bir güzellik. Onun güzelliğine reaksiyon veren, ona aşık olmaya ve üstelik bunu göstermeye cesaret edebilen tek erkek Vezir, ki Vezir’ in hikayedeki yeri gerçekten çok ilginç. Bunun dışında, Müneccim de, Hekimbaşı da, Mehmene’ nin güzelliğine karşı kayıtsızlar. Nazım Hikmet yazarken bunu düşünmedi muhtemelen, fakat ben bu durumu, sultanın erişilmezliğine, onun gerçekten aşık olunacak, sevilecek normal bir kadın olarak görülmemesine bağlıyorum.

Bu yüzden Mehmene Banu’ nun güzelliğini, ulvi, destansı bir güzellik olarak ele alıp öyle işleyebiliriz.

Bu arada gözden kaçmaması gereken bir nokta da şu ki, bu güzelliği, Mehmene Banu’ yu var eden biricik şey. Zira, hayatta herkesin “kendi olarak” var olmasını sağlayacak bir şey var. Örneğin, benimki üretmektir. Anaç bir kadınınki, birilerine bakıp kollamak olabilir, ya da sportmen biri, kaslarını çalıştırıp geliştirdiği sürece “kendi olarak” vardır. Bazı insanlar sevildikleri zaman var olurlar, bazıları sevdikleri zaman. Onları var eden şeylerden yoksun oldukları zaman yine yaşarlar, hatta belki hayattan keyif de alırlar, ama “kendileri” değildirler artık. Onları özel kılan cevher gitmiş, ruhsuz bir kalıp kalmıştır geriye.

Mehmene’ yi de kendi olarak var eden, dış güzelliğidir. Ve saraya gelen büyücünün ondan istediği, onu var eden cevherdir aslında.

Hiç yorum yok: