"Bütün iş, sevmesini ne kadar biliyorum, ne kadar bilmiyorum."

_

9 Ağustos 2007 Perşembe

Kasım' dan Bu Yana

15 Kasım 2006:

"Birkaç gündür yeni bir eğlence buldum kendime. Ferhad ile Şirin' in kayıtlarından parçalar kesiyorum. Müzik yazıp aralarına monte ediyorum. Aslında elimde oyunun tamamı olsa neler yaparım. Gerçi düşünmüyor da değilim. Oyunun kaydına bir şekilde ulaşsam. Tamamını gözden geçirip yeni müzikler yazsam. Bir albüm olsa bu, adı da 'Mehmene.'..."

Geçen sene Kasım ayının ortasında günlüğüme düşmüşüm bu notu. Şimdi çıkarıp burada paylaşmak istememin sebebi ise, bütün bestelerin tamamlanmış olması, yani önemli bir devreyi kapatmış olmamız. Gerçi ben, tamam oldu deyip bırakabilen biri sayılmam pek, muhtemelen düzenleme-kayıt aşamasında daha pek çok şey değişecek. Ama yine de zor bir yolu geride bırakmanın rahatlığı var içimde.

Bazen projeden uzaklaştığım oldu. Üretemediğim, mecburen ya da isteyerek başka şeylere yöneldiğim. Ama sonra, tekrar Mehmene' ye döndüğüm zaman duyduğum heyecandan, hayranlıktan, karakterin ve Sevil Akı' nın yorumunun bende bıraktığı izlerden hiçbir şey kaybetmediğimi gördüm her seferinde.

Şöyle bir geriye gidersek, Mehmene aşkım ortaokul yıllarında başlamış. Muhtemelen on iki yaşındayken. Tanıştığım ilk Mehmene, Ümit Denizer' in yazdığı Ferhat ile Şirin' deki Mehmene Banu' ydu, ki bu oyunda Mehmene Banu bir karakter bile değil, bir kötü kraliçe tipiydi diyebiliriz. Buna rağmen bu karakter bana öylesine cazip gelmiş ki, bütün repliklerini çizmişim fosforlu kalemle.

Nasıl cazip olmasın? Genç, çok genç bir yaşta tahta oturan, bir halkı yönetmenin sorumluluğunu üstlenen genç ve toy bir kızdı karşımdaki. Gençliğini, hayatını istediği gibi yaşama hakkı daha baştan yitirilmişti. Ve bu kızın sultan haliyle bir nakkaşa aşık olması bile acı bir hikaye yaratmaya yetiyordu, bir de nakkaş, sultanın kardeşine aşık oluyordu üstelik... Ortaokul ve lise yıllarım boyunca dönüp dönüp bu karakterle ilgilendim. Hatta lisedeyken, Ferhad ile Şirin hikayesini Mehmene Banu' nun ağzından yazdım.

Güzelliğini feda etme olgusunu hikayeye ekleyen Nazım Hikmet' tir. Bunu eklerken kimlerin kalbini nasıl üzeceğini düşündü mü bilmiyorum, ama bu yorumla beraber Mehmene Banu' un trajedisi üçe katlanmış oluyor. Ben bu hikayeyi, sahnede izleyene kadar duymamıştım. Hoş, beni Mehmene' yle ilgili birşey üretmeye iten, sonradan eklenmiş bu ayrıntıdan çok, oyunun yorumlanışı oldu.

İnanılmaz çekingenliğim sebebiyle oyunun kaydını ancak nisan ayında alabildim. Tam anlamıyla çalışmaya nisan ayında başladım diyebilirim. Aşağı yukarı dört ay oldu desek, bir albümün besteleme aşamasını bitirmek için iyi bir zaman bence.

Daha yapılacak pek çok iş var. Arkadaşlarımı bilmem, ama ben hepsini yapmaya hazırım. Mehmene heyecanı beni terk etmediği sürece!

Hiç yorum yok: